Makale İçeriği
Ekstrakorporeal şok dalga tedavisi (ESWT); vücut dışında oluşturulan akustik dalgaların elipsoid şeklindeki bir başlık vasıtasıyla vücudun istenilen bölgesine odaklanmasına dayanan “non-invazif” bir tedavi şeklidir (26). İlk olarak 1974 yılında “Extracorporeal shock wave lithotripsy” (ESWL) cihazı üretilmiştir. ESWL üriner taşları parçalamak amacıyla ilk kez 1980 yılında Almanya’da kullanılmıştır (41). Deneysel çalışmalarda ESWT’nin osteojenik potansiyeli ve kırık iyileşmesini hızlandırdığı gösterilmiş; 90’lı yılların başlarında psödoartroz tedavisinde kullanılmaya başlanmış; 1993 yılında ortopedik problemlerde kullanım amaçlı ESWT cihazı geliştirilmiştir (20). Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) ESWT’nin 2000 yılında plantar fasiit tedavisinde, 2003 yılında ise kronik lateral epikondilit tedavisinde kullanımını onaylamıştır (26,34). ESWT uygulaması; bunların yanı sıra patellar tendinit, Aşil tendiniti ve kalsifik omuz tendiniti gibi kas iskelet sistemi problemlerinin tedavisinde de kullanılmaktadır.
Şok dalgaları; kısa süreli (10µs) ve yüksek basınçlı ses dalgaları olarak tanımlanır. Tepe basıncına nanosaniyeler içinde ulaşan şok dalgalarının frekans aralığı 16-20 Mhz arasında değişmektedir (20,41). Şok dalgalarının tepe basıncı; iki fazlı ultrasonik ses dalgalarından yaklaşık 1000 kat daha fazladır (41).
ESWT uygulamasında fokus ve radyal olarak adlandırılan iki farklı şok dalgası kullanılmaktadır. Fokus şok dalgaları (F-SW) istenilen doku derinliğine odaklanabildiğinden bu isimle adlandırılmıştır. F-SW elektrohidrolik, elektromanyetik ve piezoelektrik prensiple çalışan jeneratörler tarafından üretilmektedir. F-SW; normal doku ve sudaki ses geçirgenliğinin birbirine yakın olması nedeniyle su içerisinde üretilir. Bu sayede normal dokuya geçişi daha kolay olmaktadır. Radyal şok dalgası (R-SW) ismi; oluşturulan basınç dalgasının radyal olarak dağılması nedeniyle kullanılmıştır. R-SW, F-SW’den farklı olarak su içinde üretilmez; sıkıştırılmış havanın bir tüp içerisinden geçerek kurşun tabakaya çarpması sonucu elde edilmektedir (37).
F-SW maksimum enerji düzeyine daha derinde ulaşırken, R-SW daha yüzeysel etki göstermektedir. R-SW tarafından oluşturulan basıncın su içinde 40 mm’ye kadar, F-SW’nin ise R-SW’den iki kat fazla mesafeye kadar etki gösterdiği belirtilmiştir (19,37). F-SW ve R-SW arasındaki temel farklılıklar Tablo 1’de özetlenmiştir.
ESWT’nin enerji birimi Joule’dür ve mm2’ye uygulanan enerji değerini belirtmek için mJ/mm2 şeklinde verilir (20). ESWT’de uygulanan enerji düzeyleri bazı yazarlar tarafından düşük, orta ve yüksek yoğunluklu olarak sıralanmıştır (3). Bahsedilen enerji düzeyleri Tablo 2’de gösterilmektedir.
Şok dalgaları; ses geçirgenliği farklı olan dokular arasında geçiş yaparken yüksek basınçlı dalgayı takip eden negatif basınç etkisiyle kavitasyon olarak adlandırılan kabarcıklar meydana getirmektedir. Negatif basıncın etkisini kaybetmesiyle kabarcıklar hızlı bir şekilde kollabe olmaktadır. Dokuda oluşan ani basınç değişiklikleri; gerilme ve makaslanma kuvvetlerine neden olmaktadır (3,41,47). Etki mekanizması henüz tam olarak açıklanamamış olsa da, araştırmalar sonucunda ESWT’nin hücre memranında hiperpolarizasyona ve serbest oksijen radikallerinin ortama salınmasına neden olduğu ifade edilmektedir (47).
Şok dalgalarının oluşturduğu mekanik ve biyokimyasal değişimlerin tümünün dokuda meydana getirdiği etki mikrotravma olarak karşılık bulur. Mikrotravma; normal doku iyileşmesinin öncülü olan enflamasyonu ve dolayısıyla yeni doku oluşumuna kadar devam eden olaylar zincirini başlatmaktadır (20,40,47).
Son yıllardaki gerek hayvan çalışmaları, gerekse insan hücre kültürü çalışmaları ile ESWT’nin tendon üzerindeki biyolojik etkisi açıklanmaya çalışılmıştır (40). Rompe ve ark. (29), Aşil tendonuna 0.60 mJ/mm2 doz uyguladıklarında; tendon kalınlığında artış, paratendonda ödem ve fibrinoid nekroz saptamışlar ve 0.28 mJ/mm2’nin üzerindeki uygulamalardan kaçınılması gerektiğini bildirmişlerdir. Bu çalışma ESWT uygulamasının dozla ilişkili olumsuz etki gösterebileceğini ortaya koyan ilk çalışmalardan biridir.
Orhan ve ark. (25); ESWT uygulanan grupta üç hafta sonunda iyileşmenin daha iyi olduğunu, fibriler düzensizliğin minimal olduğunu bildirmişlerdir. Bununla birlikte, aynı çalışmada 3. ve 9. günlerde kollajen sentezinin bir göstergesi olan hidroksiprolin düzeylerinde kontrol grubuna göre artış rapor edilmiştir. Bu araştırma ESWT’nin iyileşme sürecine katkısını, deneysel olarak gösteren çalışmalaların ilkidir.
Wang ve ark. (42); ESWT uygulaması sonucunda anjiogenezis belirlemişler ve “vascular endotelial growth factor” (VEGF), endotelyal nitrit oksit sentaz (eNOS) ve “proliferating cell nuclear antigene” (PCNA) gibi anjiogenezisle ilişkili faktörlerin artışını saptamışlardır. Chen ve ark. (7) ise rat Aşil tendiniti modelinde ESWT etkisini irdelediklerinde; tendon yenilenmesi ve hücre proliferasyonunda; “transforming growth factor” (TGF-β1) ve insülin benzeri büyüme faktörü-l (IGF-l)’in önemli rol oynadığını ve düşük doz uygulamanın iyileşmede daha etkili olduğunu gözlemişlerdir. Uygulamada 200 atım üzerine çıkıldığında ise tendon iyileşmesinin baskıladığını rapor etmişlerdir. Benzer bir çalışmada; 4. haftada yüksek hidroksipirolin ve pridinolin derişimiyle ilişkili olarak matür kollajen dokusu oluşumu ve buna bağlı olarak tendonun gerilme kuvvetinde artış bildirilmiştir (13).
ESWT’nin rat tenositlerine etkisinin incelendiği bir çalışmada; biyomekanik aktivite ve hücresel gen ekspresyonunun yanısıra, hücresel yaşayabilirlik değerlendirilmiş; 0.36 ve 0.68 mJ/mm2 yoğunluktaki uygulamalar karşılaştırılmıştır. Hücre yaşayabilirliğinin 0.36 mJ/mm2 yoğunluk; 50, 100 ve 250 atım yapılan gruplarda normal olduğu; diğer uygulamalarda azaldığı belirtilmiştir. Bu enerji yoğunluğu ve atım sayısında yapılan uygulamalarda eNOS salınımının ve tip l kollajen sentezinin arttığı; PCNA ve TGF-β1 gen ekspresyonlarının aktive edildiği bildirilmiştir (6).
Han ve ark. (12), insan tenosit kültürü üzerindeki çalışmalarında; ESWT uygulamasından 72 saat sonra 1000 ve 2000 atım uygulanan gruplarda hücre yaşayabilirliğinin azaldığını, 500 atım uygulanan grupta ise hücre sayısında kontrol grubuna göre artış olduğunu saptamışlar ve ESWT ile tendinopatinin bir göstergesi olarak kabul edilen matriks metalloproteinaz (MMPs) ve interlökin (IL) düzeylerinde belirgin azalma olduğu belirtmişlerdir.
Vetrano ve ark. (39); farklı dozlarda uygulanan ESWT’nin insan tenosit kültürlerindeki etkisini araştırmış; hücre yaşayabilirliği ve proliferasyonu ile kollajen sentezini gözlemişlerdir. Uygulanan dozlar arasında anlamlı bir fark saptanmazken, en iyi etki 0.14 mJ/mm2 enerji yoğunluğunda elde edilmiştir. Sonuç olarak ESWT’nin tenosit kültüründe kollajen sentezi ve hücre proliferasyonuna katkıda bulunduğu bildirilmiştir.
Yukarıda sıralanan çalışmaların sonucunda ESWT’nin etkisini doz bağımlı gösterdiği söylenebilir. Yüksek dozlar hücreye zarar verirken, uygun dozların iyileşmeyi hızlandırdığı ve hücre proliferasyonunu aktive edebildiği gösterilmiştir. Bu etkilerin temelinde neovaskülarizasyon, kollajen sentezi ve PCNA, IGF-l, TGF-β1 ve VEGF gibi faktörlerin artışı yatmaktadır (9). Bir başka deyişle, şok dalgaları mikrotravma etkisiyle dokuda enflamasyon başlatmakta, çeşitli büyüme faktörlerinin salınımını arttırmakta ve kemik tendon bileşkesinde yeni damar oluşumunu sağlamaktadır. ESWT’nin bütüncül etkisi ise kollajen sentezinin arttırılarak doku rejenerasyonuna olanak sağlanmasıdır (37,40).
Plantar fasiit tedavisinde ESWT kullanımı
Plantar fasiit (PF); yetişkinlerde topuk ağrısının en sık nedeni olarak bilinmekte ve topuk ağrısı olanların yaklaşık olarak %80’ninde PF bulunduğu ileri sürülmektedir. PF; koşucularda, uzun süreli ayakta durmayı gerektiren iş yapanlarda, pes planus ve kısıtlı ayak bileği dorsifleksiyonu gibi biyomekanik problemleri olanlarda ve kilo fazlalığı bulunanlarda daha sık görülmektedir (24,27). PF’nin temel oluşma nedeni; mekanik yüklenme ve aşırı kullanımın neden olduğu mikroskobik yırtıklar ve bunu izleyen yetersiz onarım sürecidir. Tekrarlayan mikrotravmalar plantar fasyanın kronik enflamasyonuyla sonuçlanmaktadır (43). PF tedavisinde ilk seçenek konservatif yöntemlerdir. Bu yaklaşıma karşın semptomlar altı aydan uzun devam ederek başarısız olunduğunda invazif tedavi yöntemleri gerekebilmektedir (9,11,30).
ESWT 90’lı yılların sonundan itibaren PF tedavisinde kullanılmaya başlanmıştır. Konservatif tedavi sonrası steroid enjeksiyonu ve cerrahi tedavinin olası komplikasyonları düşünüldüğünde, ESWT uygulanması; hasta tarafından tolere edilmesi kolay bir tedavi şeklidir (9,11,31,35).
PF tedavisinde ESWT uygulaması sırasında kullanılacak enerji yoğunluğu, atım sayısı, seans sıklığı ve uygulama şekli hakkında standart bir prosedür bulunmamaktadır. Farklı uygulamalarda doz 0.02-0.36 mJ/mm2 arasında, atım sayısı ise 1000-4000 arasında değişmektedir. Yüksek enerji yoğunluklarında tek uygulama; orta ve düşük enerji yoğunluğunda ise üç uygulama yapıldığı bildirilmiştir (3). ESWT’nin PF tedavisindeki başarısı %57-88 arasında değişmektedir (24,31).
Aqil ve ark. (2)’nın meta-analizinde; ESWT uygulamasının kronik PF tedavisindeki etkinliği araştırılmıştır. Toplamda 663 katılımcı (369’u plasebo 294’ü ESWT) bulunan yedi farklı randomize kontrollü çalışma incelenmiş; ESWT’nin plaseboya göre etkin bir tedavi yöntemi olduğu ve konservatif tedaviden yarar sağlamayanlara uygulanabileceği önerilmiştir.
Dizon ve ark. (10)’nın meta-analizinde ise 1287 hasta içeren 11 randomize kontrollü çalışma irdelenmiş; ESWT’nin sabah ağrısını azaltmada etkin olduğu, orta ve yüksek enerji yoğunluğunda (<0.10 mJ/mm2 düşük, 0.10-0.20 mJ/mm2 arası orta, >0.20 mJ/mm2 yüksek) yapılan uygulamanın daha etkili olduğu sonucuna varılmıştır. Yin ve ark. (46) meta-analizlerinde 550 hasta içeren, randomize kontrollü yedi çalışmayı incelemişler; PF tedavisinde ESWT kullanımının yeterli kanıt düzeyine sahip olduğunu, uygulamalar sırasında belirgin yan etki görülmediğini ve 0.20 mJ/mm2 enerji yoğunluğunun altındaki uygulamalarda iyileşmenin daha anlamlı olduğunu belirtmişlerdir.
Sonuç olarak ESWT; cerrahi tedavinin neden olabileceği komplikasyonlar ve ameliyat sonrası günlük yaşama dönüşün uzunluğu düşünüldüğünde, belirgin bir yan etkisinin olmaması nedeniyle, konservatif tedaviden yarar görmeyen hastalarda cerrahi tedavi öncesi uygulanması önerilen, noninvazif bir tedavi yöntemi olarak ortaya çıkmaktadır (2,3,11).
Lateral epikondilit tedavisinde ESWT kullanımı
Lateral epikondilit; el bileği ve parmakların ortak ekstansör tendonunun etkilendiği bir aşırı kullanım yaralanmasıdır. Güçlü kavrama ve eksantrik kasılmalar esnasında el bileğinin tekrarlayıcı ve hızlı hareketleri sonucu oluşan mikrotravma zemininde gelişmektedir. Tenisçi dirseği olarak da bilinen lateral epikondilitin toplumun %1-3’ünü etkilediği bildirilmektedir. Hastaların %10’unu oluşturan tenis oyuncularının yarısı hayatlarının bir döneminde bu problemi yaşamaktadır (3,36). Lateral epikondilit tedavisinde birincil seçenek konservatif yöntemlerdir (36).
ESWT uygulaması; lateral epikondilit tedavisinde cerrahi seçenek öncesinde uygulanabilecek güvenli ve noninvazif bir yöntem olarak tanımlanmıştır (33). Lateral epikondilit tedavisinde de ESWT uygulaması için belirlenmiş bir standart bulunmamaktadır. Araştırmalarda uygulanmış dozlar 0.03-0.18 mJ/mm2 aralığında, atım sayısı ise 500-2000 arasında değişmektedir. Lateral epikondilit tedavisinde ESWT uygulamasının %65-91’lik oranlarda başarı sağladığını açıklayan araştırmalar olmakla birlikte, plaseboya göre etkisiz olduğunu bildiren çalışmalar da bulunmaktadır (3).
Buchbinder ve ark. (5)’nın “Cochrane” derlemelerinde lateral dirsek ağrısında şok dalga tedavisinin etkinliği ve güvenilirliği irdelenmiştir. Toplamda 1006 katılımcının olduğu dokuz farklı randomize plasebo kontrollü çalışma incelenmiştir. Derleme sonucunda; ESWT’nin plasebo ile karşılaştırıldığında lateral dirsek ağrısına etkisinin çok düşük düzeyde olduğu bildirilmiş ve tedavide ESWT kullanımı önerilmemiştir. Bir başka derlemede de ESWT uygulamasının lateral epikondilit tedavisinde etkinliğinin yetersiz olduğu belirtilmiştir (33).
Bu konudaki bilimsel araştırmalar gözden geçirildiğinde; ESWT uygulamasının lateral epikondilit tedavisinde kullanımı konusunda görüş birliği bulunmamaktadır. PF tedavisinde cerrahi öncesi önemli bir seçenek olarak değerlendirilirken, lateral epikondilit için ESWT uygulaması şu an için etkin bir tedavi seçeneği olmaktan uzak görünmektedir.
Patellar tendinopati tedavisinde ESWT kullanımı
Atlayıcı dizi olarak da adlandırılan “patellar tendinopati” (PT); sıklıkla patellanın alt ucunda ağrı yakınmasında bulunulan bir aşırı kullanım yaralanmasıdır. Daha çok basketbol ve voleybol gibi sporlarla uğraşanlarda görülmektedir. Tüm sporcuların yaklaşık %14.2’sinde gözlenirken; basketbol ve voleybol oynayanlarda bu oranın %40’ları bulduğu bildirilmektedir (17). PT tedavisinin de temelini konservatif yöntemler oluşturmaktadır. Şimdiye kadar yapılmış çalışmalarda etkin bir tedavi yöntemi belirlenmiş değildir. Konservatif tedavinin başarısız olduğu olgularda cerrahi yöntem uygulanmış, ancak bundan da istenilen sonuçlar elde edilememiştir (8).
PT’de ESWT uygulaması 2000’li yıllardan itibaren kullanılmaya başlanmıştır. Van Leeuwen ve ark. (38) derlemelerinde PT tedavisinde ESWT uygulamasının yerini değerlendirmişlerdir. Burada toplamda 283 katılımcının yer aldığı yedi çalışma irdelenmiş ve ESWT’nin PT tedavisindeki başarı oranı %74.7 olarak hesaplanmıştır. ESWT uygulaması PT tedavisinde güvenli ve etkin bir yöntem olarak belirtilmekle birlikte, standart bir tedavi prosedürü bulunmamaktadır.
ESWT uygulaması PT tedavisinde konservatif tedavinin başarısız olduğu durumlarda kullanılabilir bir yöntem olarak belirtilmektedir. Az sayıda çalışmada PT tedavisinde ESWT’nin yarar sağladığına ilişkin olumlu işaretler olmakla birlikte, daha iyi planlanmış çalışmaların yapılması gerektiğine işaret edilmektedir (28,38).
Aşil tendinopatisinde ESWT kullanımı
Aşil tendinopatisi (AT); gastrosoleus kas kompleksinin ortak tendonu olan Aşil tendonunun kalkaneusa tutunma noktasında ağrı ile kendini gösteren bir aşırı kullanım yaralanmasıdır. AT uzun mesafe koşucularında daha sık görülmekle birlikte; futbol, basketbol, tenis, voleybol vb sporlarla uğraşanlarda da gözlenmektedir. Uzun mesafe koşucularında sıklık %11 olarak belirtilmiş; diğer branşlarda %1-9 arasında değişen oranlarda görüldüğü bildirilmiştir (45). AT tedavisinde de başlangıçta konservatif yöntemler kullanılmaktadır. Sonraki aşamalarda enjeksiyon uygulamaları, ESWT ve son olarak cerrahi tedavi yer almaktadır. Eksantrik egzersizler ve ESWT, özellikle cerrahi öncesi uygulanması önerilen temel tedavi seçenekleri olarak gösterilmiştir (32,44).
Wilson ve Stacy (45)’nin derlemesinde; AT’de ESWT’nin diğer uygulamalara benzer şekilde 1500-2000 atım, haftada bir 3-4 seans olarak uygulandığı belirtilmiştir. Araştırmanın sonunda ESWT’nin AT tedavisinde konservatif uygulamaların başarısız olduğu durumlarda kullanılabilir önemli bir alternatif tedavi seçeneği olabileceği açıklanmıştır. Yakın zamanda Al-Abbad ve ark. (1) tarafından yapılan sistemli incelemede; toplamda 339 katılımcının bulunduğu altı araştırma irdelenmiştir. Sonuçta ESWT uygulaması konservatif tedaviden yarar görmeyen olgularda cerrahi tedavi öncesi uygulanabilecek bir yöntem olarak belirtilmiştir.
Rotator manşet tendinopatisinde ESWT kullanımı
Rotator manşet tendinopatileri omuz ağrısının en yaygın nedenlerinden biri olarak gösterilmektedir. Tendinopati bulguları ile birlikte rotator manşette kalsiyum depozitlerinin bulunup bulunmaması durumuna göre “kalsifik veya nonkalsifik” rotator manşet tendinopatisi terimleri kullanılmaktadır. Kalsiyum depozitlerinin asemptomatik bireylerin %2-20’sinde görülebildiği, omuz ağrısı olanların ise %6.8’inde bulunduğu bildirilmiştir (4). Kalsifik rotator manşet tendinopatisi en çok suprasinatus kasını (~%80), daha az oranda infraspinatus (~%15) ve diğer rotator manşet kaslarını etkilemektedir (14). Diğer tendinopatilerde olduğu gibi, rotator manşet tendinopatilerinde de öncelikli tedavi seçeneği konservatif yöntemlerdir.
ESWT rotator manşet için tedaviye dirençli olgularda cerrahiye göre güvenli bir alternatif olarak öne çıkmaktadır (3,4,14). Çeşitli araştırmalarda ESWT’nin kalsifik tendinopati tedavisindeki klinik başarısı %50-80 arasında gösterilmektedir (3,23).
Huisstede ve ark. (14) derlemelerinde; kalsifik ve nonkalsifik rotator manşet tendinopatilerinde ESWT’nin etkinliğini ve bunun kanıta dayalı değerlendirmesini yapmışlardır. Bu amaçla belirledikleri kriterlere göre onu yüksek, yedisi düşük kalitede tasarlanmış 17 randomize kontrollü çalışma irdelenmiştir. Bu derlemede uygulanan ESWT dozlarını düşük (<0.11 mJ/mm2), orta (0.12-0.28 mJ/mm2 arasında), ve yüksek (>0.28 mJ/mm2) olarak sınıflandırılmıştır. Çalışmanın sonunda; kalsifik rotator manşet tendinopati tedavisinde yüksek enerjili ESWT uygulamasının etkinliğinin ve kanıt düzeyinin daha yüksek olduğu ifade edilmiş; orta ve düşük düzey uygulamaların ise yetersiz kanıta sahip olduğu belirtilmiştir. Bununla birlikte, nonkalsifiye rotator manşet tedavisinde ESWT uygulamasının etkinliğinin oldukça düşük düzeyde olduğunun üzerinde durulmuştur. Bannuru ve ark. (4) da derlemelerinde benzer şekilde yüksek enerjili ESWT uygulamasının daha etkin olduğunu, düşük doz uygulamanın etkin olmadığını bildirmişlerdir.
Diğer kas-iskelet sistemi problemlerinde ESWT kullanımı
Kas-iskelet sistemi problemlerinin birbirine yakın özelliklere sahip olması nedeniyle, spor hekimliği pratiğinde ESWT’nin kullanım alanı genişlemektedir. Literatür araştırmasında medial tibial stres sendromu (21), stres kırıkları (22), myofasiyal ağrı sendromu (15), Osgood-Schlatter (18) ve kronik bel ağrısı durumlarında (16) ESWT uygulaması lehine olumlu görüş bildirildiği anlaşılmaktadır.