Makale İçeriği
Fiziksel aktivite ve egzersiz tanımlamaları, günümüz dünyasının yaşam koşulları ile birlikte gelen hareketsizlik nedeniyle, giderek önemi artan başlıklar olmuştur. Fiziksel aktivite, enerji harcanmasına neden olan tüm bedensel hareketleri kapsayan genel bir tanım iken; egzersiz, fiziksel sağlığı korumak, iyileştirmek ve geliştirmek üzere yapılandırılmış planlı ve tekrarlayıcı hareket olarak tanımlanan daha belirgin bir başlıktır. Pek çok çalışma egzersizin kronik hastalıkların önlenmesi veya seyrinde olumlu etkileri olduğunu göstermiştir (1,4,21).
Psikiyatrik hastalıklar bireyi ve toplumu etkileyen önemli sağlık sorunlarıdır. Bu hastalıkları tedavi ederken, birçok yöntem ve ilaç denenmektedir. Bununla birlikte, çok uzun süredir ruh sağlığı ve egzersiz arasındaki ilişkinin önemi vurgulanmaktadır. Araştırmalar egzersizin fiziksel sağlığa olumlu etkilerinin yanı sıra, bilişsel işlevleri iyileştirdiğini ve ruhsal iyilik hali sağladığını göstermektedir (7,23,31). Ayrıca Carek ve ark. (3), fiziksel inaktivitenin psikiyatrik hastalıkların oluşmasında etkili olduğunu belirtmektedir. Egzersizin bir diğer etkisi fiziksel hastalıkların görülme sıklığını azaltması ve ruhsal iyilik haline katkı sağlamasıdır. Kişilerin sosyal hayatına entegre edilen egzersiz programlarının etkili bir tedavi yöntemi olabileceği ileri sürülmektedir (14). Burada belli patolojiler başta olmak üzere egzersizin etkisi ve mekanizmaları özetlenmektedir.
Majör depresyon
Majör depresyon en az iki hafta süren çökkün duygudurum veya anhedoniye eşlik eden enerji kaybı, değersizlik hissi, umutsuzluk, kendini suçlama, iştah kaybı, uyku ve cinsel istekte azalma veya artış, dikkat dağınıklığı ve intihar düşüncesi belirtilerinden en az dördünün bulunması ile karakterize bir hastalıktır. Yaşam boyu yaygınlığı ortalama %15 olan majör depresyon, morbitide ve mortaliteye yol açabilen önemli bir hastalıktır. Bu nedenle tedavisi önem arz etmektedir. Medikal tedaviye psikoterapi eşlik eder. Medikal tedavide serotonin ve noradrenalin geri alım inhibitörleri ilk yeğlenen ilaçlardır (32).
Kupfer ve ark. (16) derleme makalelerinde majör depresyonun patofizyolojisinde nörotrofik faktörlerin, bazı büyüme faktörlerinin, proenflamatuar sitokinlerin ve hipotalamo-pitiüter-adrenokortikal aksın da dahil olduğu hormon benzeri salgıları olan sistemlerin bozulduğunu ileri sürmüşlerdir. Depresyona yatkınlığın oluştuğu stres durumlarında bazı nörotrofik faktörler artmakta, bu artış sonucu nörogenezis olumsuz yönde etkilenmektedir (8). Öte yandan, BDNF (brain-derived neurotrophic factor) gibi bazı diğer faktörlerin düzeylerinin majör depresyonda düşük olduğu ve tedavi ile yükseldiği de bilinmektedir (30). Majör depresyon olgularında görülen bir diğer değişim (IL)-1 ve (IL)-6 interlökinlerinde ve tümör nekrozis faktör alfa (TNF-α) gibi proenflamatuar sitokinlerde gözlenen artışlardır. IL- düzeylerindeki artış ile azalmış serotonin metabolit düzeyleri ilişkili bulunmuştur (6).
Depresyon hastalarında insülin direnci de sıkça gözlenmekte ve bunun bilişsel işlev üzerine olumsuz etkileri olduğu bildirilmektedir. Artmış insülin düzeyleri bazı merkezi sinir sistemi odaklarını etkilemektedir. Bununla birlikte, insülin direnci proenflamatuar sitokinleri aktive etmekte, nöronal ve glial hücrelerin yaşam sürelerini etkileyebileceği belirtilmektedir (20). Egzersizin tüm bu patolojik yolakları etkileyip etkilemediği net bilinmemekle birlikte; enflamatuar süreçleri etkilediği bildirilmektedir. Orta şiddetteki egzersizin antienflamatuar etkiyle koruyucu olduğu öne sürülmektedir. Buradan yola çıkarak, yüksek şiddette egzersizlerin olumsuz etkisinin olabileceği dikkate alınmalıdır (20).
Egzersizin majör depresyona etkisini inceleyen çalışmalar vardır (15,25). Haftada üç kez 30 dk uygulanan orta şiddette aerobik egzersiz programının majör depresyon tedavisinde etkili olduğu bildirilmektedir (21). Ayrıca farmakoterapiye eklenen egzersiz programının tedaviye yanıtı arttırdığı gösterilmiştir (29). Egzersizin kontrol gruplarına göre depresif semptomlarda daha etkili olduğu, fakat farmakoterapi ve psikoterapiye oranla daha etkili olmadığı bildirilmiştir (5). Pek çok meta-analizde egzersizin majör depresyon olgularında belirtilerin düzelmesine yardımcı olduğu bildirilmektedir (11,15). Bu olumlu etkilerin genel toplumda geçerli olup olmadığı net olarak bilinmemekle birlikte, egzersizin depresyon gelişme riskini düşürdüğü bildirilmiştir (19).
Farklı egzersiz tipleri incelendiğinde, özellikle aerobik ve direnç egzersizlerinin kognitif fonksiyonları geliştirdiği ve depresif semptomları azalttığı gözlenmektedir. Trivedi ve ark. (29) farmakoterapiye yeterli yanıt alınamayan olgulara egzersiz tedavisi uygulamanın etkilerini incelemişlerdir. Olgular 12 haftalık iki ayrı egzersiz programı grubuna ayrılmışlar; haftalık ortalama 4.0 mph’lik hızla 210 dk’lık veya haftalık 3.0 mph’lik hızla 75 dk’lık yürüyüş uygulamışlardır. Sonuçta, her iki grupta da depresyon belirtilerinde düzelmeler gözlenmiştir (29).
Anksiyete bozukluğu
Bir başka hastalık grubu olan anksiyete bozukluğu kaygının veya endişenin belli bir süreyi kapsayacak biçimde normalin çok üstünde arttığı veya yoğunlaştığı durumları tanımlar. Bu başlığın altında panik bozukluk, yaygın anksiyete bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu, sosyal fobi, obsesif kompülsif bozukluk ve özgül fobiler gibi tablolar yer alır. Jayakody ve ark. (10) derlemelerinde egzersizin panik bozuklukta belirtileri azalttığını, fakat farmakoterapiye oranla daha az etkili olduğu sonucuna varmışlardır. Bununla birlikte, egzersiz ile antidepresan tedavinin kombine edilmesi ile daha iyi yanıt alındığı gösterilmiştir. Egzersiz tipi olarak aerobik veya anaerobik egzersiz uygulanmasının fark oluşturmadığı belirtilmekle birlikte; etkin tedavi için gerekli olan egzersiz tipi ve şiddeti konusunda belirsizlik sürmektedir. Buna karşılık, başka bir derlemede gerek anksiyete bozukluklarında, gerekse ünipolar depresyonda, klasik tedavilere egzersiz eklenmesinin “kanıt-3” düzeyinde etkili olduğu bildirilmiştir (24).
Bipolar bozukluk ve şizofreni
Bipolar bozukluk ve şizofreni gibi ciddi hastalıklarda egzersizin etkilerini inceleyen çalışma sayısı oldukça azdır. Krough ve ark. (15)’nın derlemelerinde şizofreni hastalarına egzersiz uygulanmasının minimal kardiyovasküler etkileri olduğu, depresyonu olan hastalarda ise daha yüksek düzeylerde yarar sağlandığı bildirilmektedir. Stanton ve ark. (27) ise derlemelerinde duygudurum bozukluğu olan hastalarda 9-12 hafta sürecek, haftada 3-4 kez 30-40 dk’lık hafif-orta şiddetli kardiyovasküler egzersiz uygulamanın etkili olduğunu bildirmişlerdir. Bipolar bozukluk ve şizofreni gibi ciddi tabloların tedavisi yapılırken çok yönlü yaklaşımların izlenmesi gerekmekte ve egzersiz tedavisinin de bu gibi yaklaşımlarda yer alması genel olarak önerilmektedir.
Bipolar bozukluk veya şizofrenide uygulanan ilaç tedavilerinin kilo artışı ve metabolik disregülasyon gibi yan etkileri sıktır. Bu gibi yan etkiler hem tedaviye uyumu bozmakta, hem de ilerleyen dönemlerde mortalite artışını beraberinde getirmektedir. Bu hastalıklarda ortaya çıkan obezite, dislipidemi, hipertansiyon ve hipergliseminin tedavisinde egzersiz tedavisi diyet ile birlikte uygulanabilecek önemli bir tedavi seçeneğidir (12).
Diğer patolojiler
Egzersizin madde bağımlılığı tedavisinde yararlı bir seçenek olduğu genel kabul görmektedir. Fakat ne tür egzersizin yararlı olduğu ve hangi şiddette yapılması gerektiği konusunda belirsizlik bulunmaktadır (18).
Çocuk ve ergen popülasyonda görülen dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) egzersizden yararlanılabilecek bir başka klinik tablodur. DEHB ile ilişkili semptomların egzersiz ile azalabileceği bildirilmektedir (2). Bununla birlikte egzersizin DEHB belirtileri ve gelişimi üzerine etkilerini inceleyen daha çok çalışmaya gereksinim vardır.
Demans ve egzersiz arasındaki ilişkiyi inceleyen pek çok çalışma bulunmaktadır. Egzersizin Alzheimer tipi demansa karşı koruyucu etkileri olduğu ve demans tanısı konmuş hastalarda belirtileri azalttığı yaygın bir görüştür. Stubbs ve ark. (28) derleme yazılarında egzersiz ile motor fonksiyonların ve yaşam kalitesinin demans hastalarında olumlu yönde etkilendiğini bildirmişlerdir.
Gebelik dönemi depresyonu, egzersizin ruhsal hastalık tedavisinde kullanımı üzerine çalışan araştırmacıların yeni ilgi alanlarından biridir. İlaç tedavisi uygulanmasının zor olduğu bu gibi dönemler için, egzersiz tedavisi iyi bir seçenek olarak görülmektedir. Bununla birlikte, bu alanda henüz yapılmış çalışma sayısı oldukça azdır (17).
Moleküler düzeydeki etkiler
Egzersizin psikiyatrik hastalıklar üzerine etkisi moleküler düzeyde de incelenmektedir. Araştırmacılar bu ilişkiyi açıklamak amacıyla bazı mekanizmalar ortaya koymuşlardır. Mitokondriyal biyogenez bunların önde gelenlerinden biridir. Mitokondri hücrede enerji üretimini sağlayan organeldir. Egzersiz ile mitokondri fonksiyonlarında artış olur ve artan oksidan madde yüküne yanıt olarak antioksidan madde sentezi artar. Ayrıca BDNF, VEGF, IGF-1, galanin gibi trofik faktörlerin ve dopamin, serotonin, noradrenalin gibi nörotransmitterlerin üretimi artar. Bununla birlikte, egzersiz sırasında kastan artmış şekilde salgılanan miyokinler hipokampusu etkileyerek BDNF sentezini arttırır (22). Böylece nörogenez ve anjiyogenez sağlanmış olur.
Egzersizin moleküler düzeydeki bir diğer etki mekanizmasının genetik farklılık olabileceği öne sürülmüştür. Hastaların egzersize farklı oranlarda ruhsal değişim yanıtı vermeleri genetik faktörler ile açıklanmaya çalışılmıştır (26). Fakat bu alandaki çalışmalar ve bilgiler de sınırlıdır.
Hayvan deneyleri ve klinik veriler egzersiz ile nörodejenerasyonun engellenebildiğini göstermektedir. Egzersiz, oksidatif stres ve glikokortikoid etkiler ile oluşan hücresel zedelenme döngülerini bozar. Böylelikle egzersiz nöronal yıkımı azaltır ve otoregülasyonu sağlar. Egzersiz yapılmadığında ise bu durum tersine döner ve hipokampusta amiloid birikimleri görülmeye başlanır (13).
Egzersizin bağışıklık sistemini ve dolayısıyla sitokin düzeylerini etkileyerek psikiyatrik hastalıklarda olumlu etkide olduğu bildirilmektedir. Bipolar bozuklukta mani ve depresyon dönemleri incelendiğinde sitokin düzeylerinde değişimler olduğu gözlenmekte; düzenli egzersiz uygulamaları ile, antienflamatuar etki aracılığında bipolar bozuklukta klinik düzelme sağlanabilmektedir (9).